Telefonda kendisini polis ya da savcı olarak tanıtıp, ‘’kimlik bilgileriniz/banka hesap bilgileriniz terör örgütü tarafından kullanılıyor’’ vb. sözlerle vatandaşları kandırarak maddi-manevi zarara uğratan dolandırıcıların haberlerini duymayanınız yoktur.         

 

Dolandırıcılık mağdurları hakkında ‘’nasıl kanıyorlar bu yalana?’’ diye düşünenleriniz olmuştur. Belki de ‘’saf’’ ya da ‘’cahil’’ bulmuşsunuzdur onları. Kendi halinde insanların nasıl olur da ‘’terör örgütü ile bağlantınız çıkabilir’’ yalanına inanıp dolandırıcılara para kaptırdığına şaşırmışsınızdır belki de.

 

Bunca uyarıya rağmen hala dolandırıcıların tuzağına düşen vatandaşlarımızın olmasını sadece saflıkla ya da cahillikle açıklamak mümkün mü?

 

Meselenin saflık ya da cahillikten daha farklı bir boyutu var. O da; adalete olan güvensizliktir.

 

Vatandaş, masum/haklı olduğu yüzde yüz ortada iken bile masumiyetini, haklılığını ispat edemeyeceğini ya da ispat etmek için çok zahmet çekeceğini düşünüyorsa, dolandırıcıların, ‘’sizi kurtaracağız’’ tuzağına düşebiliyor.

 

Adalete güveni tam olsa, ‘’benim terörle/teröristle bağlantım olmaz, polis/savcı araştırıp gerçeği bulur’’ diye düşünür. Polisten, savcıdan çekinmez, masumiyetini ispatlamak zorunda hissetmez. Oysa, masum vatandaş, karakol, adliye, polis, savcı adını duyunca endişeleniyor. ‘’Aman başıma iş gelir, kendimi anlatamam, mağdur olurum’’ diye düşünüyor ve ne yazık ki telefonun ucundaki dolandırıcıya ‘’kapat lan telefonu çakal!’’ diyemiyor.

 

2010 yılında Yargıya güven endeksi %65 civarında iken 2014 itibariyle %20’ler civarında olması yukarıda ifade ettiğim durumu teyit ediyor.

 

2010 refarandumundan sonra Yargı’nın belli bir zümre tarafından kontrol altına alınması, bu zümrenin yönlendirmesi ile Yargı’nın adeta bir silah olarak kullanılmaya başlanması, masum kimselere yaşatılan mağduriyetler Yargıya olan güvenin azalmasının en önemli sebebi. Hiç kuşkusuz ki siyasal iktidarın bu süreçteki vebali büyük. Her ne kadar ‘’aldatıldık’’ deseler de, bu onları sorumluluktan kurtarmıyor.

 

2014 yılındaki HSYK seçimlerinin ardından Yargı’da nispeten dengeli bir yapı oluştuğunu söyleyebiliriz. Seçimlerde en yüksek oyu alan üyelerin Yargı camiasında hakkaniyetli tutumlarıyla tebarüz etmiş milliyetçi hakimler olması Yargıda gözle görülür bir rahatlamaya ve normalleşmeye yol açtı.

 

Seçimlere 2 aydan az bir zaman kaldığı bu günlerde Başbakan tarafından 22 başlıklı Yargı Reformu Stratejisi açıklandı. Herşeyden once hükümet tarafından, Yargı’nın, avukatların çantalarının x-ray’den geçirilmesinden daha önemli sorunları olduğunun hatırlanmış olması önemli. Bir diğer önemli husus da, bizzat Başbakan tarafından adalete olan güvenin yükseltilmesi gerektiğinin ifade edilmesi. Zira, ismi ‘’Adalet’’ le başlayan iktidar partisinin yönettiği ülkemizde adalete güvenin %20’ler civarında olmasını iktidarın -ve tabi ki seçmenlerin- sorgulaması lazımdır.

 

Öte yandan, hakkaniyet gereği şu gerçeği de ifade etmek lazım ki, son 10 yılda Yargı’nın fiziki şartlarında ve teknolojiye ulaşımında önemli gelişmeler sağlandı. Lakin mesele büyük binalar yapmak değil o binalarda adaleti sağlamak.

 

Yargı Reformu Stratejisindeki tespitler arasında, yargılama sürelerinin makul düzeye çekilmesi, bilirkişilik müessesesinin ele alınması, adalet veri bankasının oluşturulması, temel hukuk eğitiminin yaygınlaştırılması, koruyucu hukuk sisteminin oluşturulması ve adaletin hesap verilebilirliğinin güçlendirilmesi gibi başlıklar olumlu.

 

Avukatların etkiliğinin azaltmaya matuf öneriler ise hükümetin avukatlara yönelik olumsuz bakışının dışavurumu gibi duruyor. Adaletin hızlı ve güvenli şekilde tesis edilmesinde Yargı'nın kurucu unsuru olan avukatın etkinliğinin arttırılması gerekiyor.

 

Başbakan, bu stratejik planı 7 Haziran seçimlerinden sonra uygulamaya geçireceklerini ifade etti. Öyle görünüyor ki, 7 Haziran akşamı yeniden tek başına iktidara geleceklerine dair garantileri (!) var. Kadere iman etmiş kişiler, bugünden yarının BİR sahibi olduğunu bilir. Tek hüküm ve hikmet sahibi olan Allah dilediğinin şanını yüceltir, dilediğini ise tepetaklak eder. Biz sadece ona inanırız ve sadece ondan yardım dileriz.

 

O yüzden dua ediyoruz ki, 2014’den itibaren HSYK’da olduğu gibi 7 Haziran’dan sonra da Adalet Bakanlığında milliyetçi kadrolar güçlü şekilde yer bulsun. Vatanın, milletin, devletin selameti için, adaletin tesisi için, hiç kimseye haksızlık yapılamaması için Milliyetçi kadrolar iş başına gelsin.

 

Çünkü, Milliyetçi kadrolar, bilgi, birikim ve inançları ile Yargı’ya olan güvenin yükselmesini ve vatandaşın huzur içinde yaşamasını sağlayacak yegane kadrolardır.

 

 

Selam doğru yolda gidenleredir.

medical termination of pregnancy how can i do abortion
why do wife cheat women that cheat with married men
prescriptions coupons canada drug pharmacy coupon
acheter viagra generique en acheter viagra generique en
ciprobay ciproxin
lamictal pris lamictal mod angst
cialis coupons from manufacturer cialis trial coupon
articles on abortion pill abortion price
cialis discount coupons prescription discount coupon
feldene ampolla feldene gel
non surgical abortion pill first trimester abortion pill
i had an abortion abortion in new york
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.