‘’Her şey akar; su, tarih, yıldız, insan ve fikir’’ diyor Necip Fazıl.

Sular, engin denizlere; tarih, meçhul hadiselere; yıldız, uzayın derinliklerine; fikir, yüksek gayelere doğru akıyor.

Ya insan? İnsanın akışı nereyedir?

Ölümden sonra insanların tekrar diriltilerek hesaba çekileceğine ve fiillerinin karşılığını mükafat ya da ceza olarak göreceklerine iman eden kullar için akış sonsuzluğa doğrudur.

Mehmet Gül işte bu fani dünyadan baki aleme aktı gitti. Sonsuzluğa göç eyledi. Mekanı cennet olsun inşallah.

Yozgat Yerköylü bir Türkmen çocuğu idi. Dedelerinin, kendisinin ve çocuklarının doğduğu bu ülkeyi ve mensup oldukları bu milleti yürekten seven, temiz kanlı bir vatan evladıydı. Türkiye’nin güçlenmesini, bütün Türklerin hür ve müreffeh yaşamasını, Türk Milleti eliyle bütün dünyaya hakkı ve adaleti hakim kılmayı hedefleyen büyük bir davanın insanıydı.

O bir Türkçü idi, O bir Turancı idi, O bir Türk Milliyetçisi idi, O bir Ülkücü idi.

Ülkücüydü. En çok tanınan 5 ülkücü kimdir anketi yapılsa, kesin o 5 kişiden biri olacak simge ülkücülerdendi. Yapmış olduğu görevlerde, katılmış olduğu programlarda karizması ve donanımıyla ülkücü hareketi hakkıyla temsil etti.

Öğrencilik yıllarından beri ülkücü hareketinin içinde yer alan Mehmet Gül, İstanbul Ocak başkanlığı, MHP İstanbul İl Başkanlığı ve MHP İstanbul Milletvekilliği gibi ziyadesiyle itibarlı ve fazlasıyla ağır görevlerin üstesinden geldi.

Ocak başkanlığı yılları ülkenin sağ-sol kavgası içinde olduğu sancılı yıllardı. MHP İl başkanı olduğunda filizlenen bir MHP vardı. Ve ardından uzun soluklu zorlu mücadelelerin sonunda hak edilen, iktidar ortaklığı döneminde milletvekilli idi. Bütün bu dönemleri en ön saflarda yaşadı.

O da ne etliye ne sütlüye karışmadan okulunu okuyabilir, hiç bir kavganın tarafı olmayabilir, hiçbir konuda hiçbir tavır geliştirmeden hayatını idame ettirebilir, yalnızca kendisi için yaşayabilirdi.

Ama öyle yapmadı. İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesinde öğrenci olduğu o sancılı günlerde de, darbe günlerinde de, buhran günlerinde de, sonrasında da kısacası hayatının her anında milli durdu. Bu uğurda bedel ödedi.

Bu satırların yazarı lisede iken, ‘’Objektif’’ programının İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesinde gerçekleştirilen bir yayını olmuştu. O dönemde üniversitelerde artan öğrenci olaylarını ele almak için yapılan programda Mehmet Başkan’ın konuşması bizleri nasıl da heyecanlandırmış nasıl da gururlandırmıştı. O programda olmayı çok istememe rağmen nasip olmamıştı. Ancak, bırakın benim olmamamı, hiçbir ülkücü orada olmasaydı dahi Mehmet başkan tek başına ülkücülerin sesi olurdu.

Mehmet Başkanla gerek milletvekilliği döneminde gerekse sonrasında birkaç kez aynı ortamda bulunma şansına sahip olup, sohbet etme imkanına kavuştum. Kendini ve fikrini ifade etmekteki başarısı hayranlık uyandıracak düzeydeydi. Kendinden emin ve mücadeleci bir dava adamıydı. Milliyetçi Hareket ve Türkiye için önemli bir değerdi.

Mehmet Başkan gibi inanmış ülkücülerin kısmeti çiledir. Bir insan ciğeri ise bu denli çileye ancak bu kadar dayanabilir.

Er ya da geç çürüyeceğine göre bu ciğerler varsın Türk Milleti’nin derdiyle, tasasıyla çürüsün. Bu da bizim için şereftir!

Takdirinden sual olunmaz Cenab-ı Allah’ın! Sonsuzluğun sahibi Allah (c.c), Mehmet başkanın dünyada alacağı nefesi bu kadar takdir etmiştir.

Bize razı olmak, bize ders almak, bize hayırla anmak düşer.

MEHMET BAŞKAN ER KİŞİ İDİ! ALLAH RAHMET ETSİN!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.