” Gerçeğin en büyük dostu zaman, en büyük düşmanı tarafgirliktir. ” sözü bize vazgeçilmez bir erdemi hatırlatır: ADALET.

Elhak, adil olmadan gerçeği bulamaz/göremez, gerçekle yüzleşemeyiz.

Siyasal rekabet süreçleri içinde adaleti muhafaza etmek zordur. Adaletin yerini kör sadakat, hakkaniyetin yerini koyu tarafgirlik aldığında gerçeklerin yerine kuyruklu yalanlar geçer.

Kör sadıklar, koyu tarafgirler ve nihayet kuyruklu yalancılar adil olamaz, gerçeklerle yüzleşemez.

Ey okur, politik bir tarafın olabilir lakin bu yazıyı taraf taassubuyla değerlendireceksen hiç zahmet edip vakit harcama, bu aşamada ayrıl sayfadan. Yok eğer, yazıya ilişkin eleştirilerini adaletle yapabileceğine inanıyorsan buyur…

1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra MHP, Türk siyasi tarihine geçecek bir demokrasi ve hukuk mücadelesine sahne oldu.

Hatırlanacağı üzere 7 Haziran seçimlerinde millet -13 yıl aradan sonra- MHP’ye iktidar ortağı olmasına yetecek oranda destek vermiş, MHP’den beklentisinin artık muhalefet değil, iktidar sorumluluğunu paylaşması olduğunu ortaya koymuştu.

Devlet Bahçeli seçim gecesi yaptığı sert konuşmayla, 7 Haziran’dan 1 Kasım’a giden sürecin belirleyicisi oldu ve nihayetinde MHP, dört ay içinde 2 milyondan fazla oy ve 40 milletvekili kaybetti.

Bu durumdaki bir siyasi partinin yönetim kademesinden beklenen, samimi bir özeleştiri yaparak başarısızlığın sorumluluğunu üstlenmesiydi. Oysa, başta Genel Başkan olmak üzere MHP yönetim kademesindeki hiç kimse -bırakınız istifa etmeyi- alınan sonuçların başarısızlık olduğunu dahi ifade etmedi.

MHP’nin yönetim anlayışında ciddi sorunlar olduğu ve bu sorunların çözümü için başta Genel Başkan olmak üzere yönetim kademesinin değişmesi gerektiği parti tabanında yüksek sesle dillendirildi. Bu kronikleşen sorunları başlıklar halinde şöyle sıralayabiliriz.

1- MHP’nin mevcut yönetim anlayışı ile iktidarı hedefleyen bir parti görünümünden ziyade güvenlik politikalarıyla sınırlı bir alana hapsolması, toplumun tamamını kucaklayan bir siyasal iletişim dili geliştirememesi.

2- Türk Milliyetçiliği fikir sisteminin siyasal alandaki temsilcisi olma iddiasındaki MHP’nin fikir üretecek kurumsal yapıların önünü açmak yerine bu alanda tekel olma eğilimi, bu durumun politik milliyetçiliği sembol/slogan düzeyine/düzenine mahkum etmesi. Partinin fikir ve eylem etkinliğinin zayıflaması, toplumsal değişimi yönlendirememesi, özellikle genç ve kadın seçmene ulaşamaması.

3- Kamudaki Türk Milliyetçisi bürokratlara (KAMU-SEN üyelerine) uygulanan baskı ve tasfiye karşısında gerekli tavrın ortaya konulmaması.

4- Türk Milliyetçilerinin iktidar eliyle ekonomik ve sosyal imkanlardan dışlanmış olmasının doğurduğu haklı tepkiye kayıtsız kalınması.

5- Parti içi istişare ve denetim mekanizmalarının sağlıklı işletilmemesi, atama/görevden alma/liste oluşturma/ aday belirleme gibi önemli kararlar için makul/başarı odaklı/denetlenebilir bir sistem oluşturulmaması.

6- İktidarın yanlış uygulamalarını ve bu yanlışların çözümlerini kamuoyuna duyuracak etkili propaganda yöntemlerinin uygulanmaması. Salı günü grup konuşmasıyla ya da yazılı açıklamayla yetinen siyaset tarzı.

7- Genel Başkan’ın etrafında yer alan dar ekip tarafından kendisine ‘’hikmetler’’ yüklenmesi, ona karşı yöneltilen en küçük eleştirinin dahi aynı ekip tarafından ‘’fitne’’ . ‘’haset’’ ve ‘’ihanet’’le eş tutulması, başarısızlıkların ‘’bilmediğiniz şeyler var’’ türünde soyut açıklamalarla geçiştirilmesi, somut ve ikna edici gerekçeler sunulamaması.

8- Sadece parti içiyle sınırlı kalan rekabetlerin/çekişmelerin yarattığı sevgisizlik, motivasyonsuzluk ve umutsuzluk hali.

9- Partiye gönül verenlerin, aile, akraba ve sosyal çevrelerinden gelen ‘’değişim’’ talebi.

1 Kasım’dan bugüne geçen 18 aylık süreçte MHP Genel Başkanı ve yönetimi yukarıda sıraladığımız sorunlardan kaynaklanan talepleri anlamak yerine yaftalamayı tercih etti.

Bu sorunların tartışılıp çözüme kavuşturulacağı en yüksek karar organı olan Genel Kurul’u (kongreyi) toplamayı reddetti. Değişim talep edenler için kullandığı en hafif tabir ‘’hain’’ oldu.

Nihayetinde gelinen nokta neresidir?

16 Nisan referandumunda MHP’li seçmenin %70’i Genel Başkan’ın ‘’evet’’ tercihine destek vermedi. Türk Milliyetçileri referandumda MHP Genel Merkezi’nden bağımsız şekilde propaganda çalışması yaptı ve ‘’hayır’’ bloğunun itici gücü oldu.

Çok net ifade etmek gerekir ki bu bir YOL AYRIMIDIR.

Peki bu yol ayrımında temel motivasyonu ne olmalıdır.

Bize göre, DEMOKRASİ ve HUKUK önümüzdeki sürecin yol haritasını belirleyecektir.

16 Nisan’dan sonra değişen yönetim modelinde artık başarı çıtası %50’dir. Parlamenter sistemin yönetim anlayışı ile başkanlık sisteminde yol yürümek başarıyı getirmeyecektir.

O halde, öncelikle yeni süreçte toplumun tamamını kucaklayan siyaset anlayışı hakim kılınmalı, ve bu anlayış hukuki güvence altına alınmalıdır.

Hukuki güvenceden kastımız milli bir program ve demokratik bir tüzüktür.

Başta lider olmak üzere kimsenin keyfine terk edilmeyecek ilkeler/ölçüler/hükümler ortaya koymak ve bunları hukuki güvence altına almak eski hastalıkların nüksetmemesi için şarttır.

Birbiriyle amansız şekilde rekabet ettirilen ve tüm enerjisini iç çekişmelerde tüketen yapıların topluma sunacağı fayda olmayacaktır.

Dalkavukluk, adamcılık, komitacılık gibi ilkel metotlar tarihe karışmalıdır.

Herkesin görev tanımı belli olmalı ve herkes samimiyetle görevini icra etmelidir.

Kurumsal bir ahenk içinde, halk için, halka dönük siyaset yapılmalıdır.

Sabırsız, saygısız, seviyesiz açıklamaların taze umutları karartmamasına dikkat etmeli, eski hastalıklar asla nüksetmemelidir.

Selam doğru yolda gidenleredir.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.